1961 yılında doğan Cem Haydar Bektaş, ilköğretim ve lise eğitimini İstanbul’da tamamladıktan sonra tahsiline devam etmek için Almanya’ya gidiyor. 1984 yılında Almanya Fachhochschule Unuversity of Applied Science Cologne’da İşletme-Ekonomi bölümünden lisans eğitimi diplomasını alan Bektaş, 1985 yılında London City University’de Bilgisayar Mühendisliği Yüksek Lisansını yapıyor. Sonrasında akademik kariyerine başlayan Bektaş, 1987 yılında, South London College’da Bilgisayar Eğitmeni olarak akademisyenlik hayatına start veriyor. Kendisini akademinin değil iş hayatının içerisinde görmek isteyen Bektaş, 1987 yılında Progress Software ile çalışmaya başlıyor ve 1989 yılında Türkiye’ye geri dönerek Servodata frmasını kuruyor. Bunun yanı sıra Kadir Has Üniversitesi’ndeki 5 yıl süren Akademik çalışma hayatının yanında Bektaş, STK(Sivil Toplum Kuruluşları) çeşitli görevlerde bulunuyor. Bektaş’ın başlıca STK üyelikleri arasında; Türkiye Kalite Derneği (KalDer) Yönetim Kurulu, Türkiye Bilişim Sektörü Derneği (TÜBİDER) Denetleme Kurulu, Türkiye Sosyal Ekonomik Siyasal Araştırmalar Vakfı (TÜSES) Yönetim Kurulu Üyesi, Türkiye Fütüristler Derneği, Ekonomi Gazeteciler Derneği (EGD) üyelikleri bulunuyor. Halen Servodata Bilgi Teknolojilerinin Yöneticiliği ve Genel Müdürlüğünü yürüten Cem Haydar Bektaş’ın, 25 yıllık bir işletmecilik geçmişine sığdırdığı paha biçilmez tecrübelerini, bugüne kadar yaşadıklarını ve hayat hikâyesini kendi ağzından dinledik…
1980 yılında 12 Eylül öncesine kadar İstanbul’da liseye giden bir öğrencidir Cem Haydar Bektaş. 12 Eylül sonrasında eğitimini yurt dışına taşıma konusunda kararını almış ve 1979 yılında liseyi bitirdikten sonra, üniversite hazırlığı döneminde sistemin yanlışlığından da yakınarak eğitim alanını yurt dışına taşımıştır. Almanya’ya gitme kararı alan Bektaş, orada Türkiye’de almış olduğu lise eğitimin denkliğinin kabul edilmemesi nedeniyle, yeniden lise eğitimini almak zorunda kalıyor. Bu noktada öncelik olarak Almanca dil eğitimi için kursa başlayan Bektaş, 1 yıl içerisinde Almanca eğitimini tamamlıyor. Hemen lise hazırlık eğitimine başlayan Bektaş, yoğunlaştırılmış bir eğitim müfredatı sonrasında girmiş olduğu imtihanda başarılı olunca Almanya’da üniversite okumaya hak kazanıyor. Disiplinli bir eğitim hayatının yanı sıra sosyal hayatına da ara vermeyen Bektaş, üniversitenin folklor ve tiyatro ekiplerinde yer aldığını ve bu dönemlere ait Köln’de bulunan Dom Kilisesi’nin meydanında pandomim sanatını kullanarak sergiledikleri köy düğünü oyununu hiç unutamadığını belirtiyor.
İşletme Ekonomisi iş dünyasına atılan ilk adım…
Almanya’daki tahsil hayatı esnasında hangi dalda eğitim alacağı konusunda İşletme Ekonomisi okumayı seçen Bektaş, bunun nedenini de kamu kurumlarında çalışmayı düşünmemesi, iş dünyasının kendisine daha cazip gelmesi sonrasında bu dünyayı tanımak için diye açıklıyor. Aldıkları eğitimin ağır ve yoğun olduğunu belirten ve, “Bir Alman’ın hemen anladığı konuyu bizim o an anlamamız çok mümkün olmuyordu. Derslerden sonra her gün 4 saat Alman arkadaşlarla beraber o günün ders tekrarlarını yapmak suretiyle yoğun bir çalışma dönemi geçirdim. Bu da benim üniversiteyi normal süresinden yarım dönem önce bitirmemi sağladı” diye sözlerini sürdüren Bektaş, bu yapmış olduğu özel çalışmaların kendisine büyük katkı sağladığını belirtiyor. Bu kadar disiplinli eğitim hayatının içerisinde kendisine sosyal anlamda her zaman vakit ayırdığını belirten Bektaş, Alman arkadaşları ile gerçekleştirdiği iyi diyaloglar ve aktivitelerle çevresinde sevilen ve sayılan bir kişi olduğunu ve her zaman saygı gören bir kişiliğe sahip olduğunu ifade ediyor. Bunu da kendi kişiliği hakkında şu sözlerle anlatıyor: “Ben hiçbir zaman egoist bir kişi olmadım. Her zaman paylaşmayı seven ve veren kişilikli birisi oldum. Gerçekten gönülden bir şeyler verirseniz mutlaka karşılığını alıyorsunuz. Bunu her zaman hissetmişimdir.”
İş hayatı için sadece “İşletme Ekonomisi” yeterli değildi…
Üniversite eğitimini başarı ile tamamladığını belirten Bektaş, iş bulma konusunda rekabetçi olabilmesi için daha farklı eğitimler alması gerektiğine karar veriyor. İşletme Ekonomisinde aldığı ağırlıklı derslerinden birisi Bilgisayar dersi olduğu için yüksek lisansını da “Bilgisayar Mühendisliği” alanında yapmaya karar veriyor. Bu kararını hayata geçirmek için İngiltere’ye giden Bektaş, burada da kayıt için gerekli maliyetin İngiltere dışındaki öğrenciler için yüksek rakamlar olduğunu görüyor. Cebindeki tüm parası ve ailesinden istediği takviye ile kaydını yapan Bektaş şöyle söylüyor: “Kaydımı yaptırmak için elimdekini verip kaydı gerçekleştirdim. Ama devamında parayı benim kazanmam gerekiyordu. İngiltere’de bulunan Türk Eğitim Birliği’nin Londra Belediyesi’nden aldığı bütçe ile Türkiye’den gelen insanların kendi kültürlerini koruma ve yaşatma adına yapmış olduğu bazı faaliyetler bulunuyordu. Almanya’da üniversitede aldığım folklor eğitiminin orada faydasını gördüm. Ben de bu birlikte folklor eğitmenliği yaparak kendime bir gelir kapısı açtım. Bu sayede yüksek lisansımı daha rahat yaptım. 1986 yılı sonunda yüksek lisansımı tamamlayıp, 1987 yılının başında İngiltere’de South London Polytechnic’te asistan olarak ilk iş hayatıma atıldım. Türkiye’den oraya master için gelen öğrencilere akşamları ek dersler vermeye başladık.”
Eğitimimim karşılığını almak için uğraştım…
Almış olduğu iyi eğitiminin karşılığının sadece South London Polytechnic’te asistanlık yapmak olmadığına inanan ve başka iş alanları arayışında olan Cem Haydar Bektaş, o dönemde uluslararası tüm iş ilanlarını takip etmeye başlıyor. İş hayatıyla ilgili sadece akademik kariyerin kendisi için yeterli olmadığını belirten Bektaş o dönemi şöyle aktarıyor: “Yapmış olduğum akademik kariyerin beni tek başına mutlu etmediğine inandığım ve iş dünyasına geçiş için arayışlarımı hızlandırdığım bir dönemde merkezi ABD-Boston’da bulunan Progress firmasında iş buldum. Kendileri ile tanışma, yetenek testleri ve pazarlamayı kapsayan mülakatların ardından oradaki işe kabul edildim. Benim için hayat yeniden başlıyordu. İşin mahiyetinin orada eğitimini tamamladıktan sonra Almanca konuşulan bölgelerde faaliyet göstermek olduğunu öğrenince benim de Almanya’ya dönme hayallerimin gerçekleşmesine neden oldu. ABD’de aldığım üç-dört aylık eğitim sonrasında Avrupa’ya dönüp Almanya merkezli operasyonda yer aldım. Köln merkezli ofiste Almanya, Avusturya ve İsviçre bölgelerinde ürün destek sorumlusu olarak 2 yıl süre ile görev yaptım.”
Almanya’daki yabancı düşmanlığı yönümü tayin etti…
Bu dönemi iş hayatında oldukça hırslı ve büyük hedeferle geçirdiğini, sürekli araştırma ve rakip ürünleri analiz etme şeklinde devam ettiğini belirten Bektaş, iş hayatında yükselmenin planlarını gerçekleştirdiği bir dönemde ortaya çıkan üst düzey bir pozisyon açığını kendilerine vermediklerini ve bu davranışın kendisini hırslandırdığını belirtiyor ve Bektaş şöyle devam ediyor: “Almanya’daki Progress mülakatına giren Genel Müdür Türkiye’ye dönme fikrimin olup olmadığını sordu. Almanya’da kalmak istediğimi ve mutlu olduğumu belirtip o açılan pozisyona talip olduğumu anlatmaya çalıştım. Ancak bu pozisyonu bana vermediler ve ilk defa hayatımda bir ırkçı yaklaşımı orada yaşadım. Hak etmeyen birisinin o pozisyonu aldığını görmek ve Almanya’da önlenemeyen yabancı düşmanlığı benim yavaş yavaş ülkeme dönme fikrine sıcak bakmama neden oldu. Memleket hasreti ve yaptığım işin Türkiye’de de yapılabileceğini öngörerek 1989 yılında Türkiye’ye gitmek için şirketten 15 günlük izin aldım. O dönemde günümüzün önemli bilişim şirketlerinden olan Index, Beşiktaş’ta bir daire katında bulunuyordu.”
Hazırlıklı geldim…
Almanya’dan aldığı 15 günlük kendi adına iş seyahati ve Türkiye’deki iş hayatının başlangıcına atacağı ilk adım öncesinde bilişim sektörünün Türkiye’de nasıl olduğu, bu konuda neler yapılabileceği gibi konuları görüşmek üzere 10’a yakın firma ile randevulaştığını belirten Bektaş, bu görüşmelerin çok faydalı olduğunu söylüyor. Görüşmeler sonrasında Almanya’ya dönüp Türkiye’ye dönmeye karar verdiğini Genel Müdürü ile paylaşan Cem Haydar Bektaş o günleri şöyle özetliyor: “Türkiye’ye dönmeye karar verdiğimi kendisine ilettim. Önce çok kabullenmedikleri bir durum olsa da, kararlılığım karşısında kabul ettiler ve Türkiye’de ne yapmak istediğimi sordu. Ben de Hardware konusunda yatırım yapmak istediğimi belirttim. Bana CeBIT sonrası bu kararımı uygulamamı, CeBIT’te ABD’den üst düzey yöneticilerin geleceğini ve o dönem görüşmeler gerçekleştirip Progress’in Türkiye distribütörlüğünü almam konusunda beni yönlendirdi. Gelen yöneticilerle yaptığım görüşmeler sonrasında anlaşıp Türkiye distribütörlüğünü aldım.” O dönem için ayrıca Almanya Köln merkezli Servodata firmasının da kendisine “Türkiye’de şubemiz ol, beraber iş yapalım” teklifini değerlendirdiği bir dönem olarak açıklayan Bektaş, Türkiye’ye dönerek şirket kurma faaliyetlerine başladıklarını belirtiyor. Bugün 25. yılını kutladıkları ve tohumlarını 1989 yılı Haziran ayında attıkları Servodata firmasını kurduklarını belirten Bektaş, kurulum sonrası Ekim ayında ilk fuarlarına katıldıklarını ve burada dönemin önde gelen bankaları ve şirketleri ile stantta önemli görüşmeler yaptıklarını belirtiyor ve ekliyor, “Sunduğumuz donanım ve yazılım çözümlerimizi onlarla paylaştık. Fuar sonrası işler daha da hızlandı ve önemli işlere imza attık. Biz Türkiye’ye gelirken bilgisayar satacağız diye geldik. Ancak, fuar sonrası baktık ki yazılım alanında daha fazla ihtiyaç bulunuyor. Güzel geçen görüşmeler sonrasında fuarın hemen akabinde işler arka arkaya gelmeye başladı. Pamukbank Genel Müdürlüğü’ne, Dış Bank Genel Müdürlüğü’ne, Elsan yazılım firması ile beraber Bursa Anakent Belediyesi’nin ve OYAK Grubu’nun işleri başta olmak üzere arka arkaya işlerle yoğun bir tempoya girdik.” O dönemin bilgisayar alışkanlığını sadece esnafın prestij olsun diye aldıklarını belirten Bektaş, “Bilgisayarlar alınır, öylece üzerine örtüsü örtülmüş olarak masanın kenarında bulunurdu” diyor.
Yazılım kendini ön plana çıkartmaya başladı…
“Bilgisayarların küçük esnaf için sadece prestij amaçlı olarak kullanıldığı o dönemlerde biz yazılım tarafının fazlasıyla önem kazanacağını düşünüyorduk. Bunun için yazılım ile uğraşan kişilere sektörel yazılımlar yazmaları ve iş ortağımız olmaları konusunda tavsiyelerde bulunuyorduk. Bu görüşmeler sonunda biz kendimize sektörel uygulama geliştiren iş ortalıkları ağımızı oluşturmanın ilk adımını atmış olduk” diyen Bektaş anlatımına şöyle devam ediyor: “Öyle bir dönemde yaşıyorduk ki, o ay içinde 4 tane PC sattığımızda tüm masrafarımız çıkıyordu. Ürünler çok pahalı ve kâr marjları yüksekti.”
İş hayatı beni fazlasıyla şaşırtmıştı…
Gençliği sonrasında aldığı hem eğitim hem de iş hayatındaki deneyimleri sonunda Alman disiplinine sahip bir birey olduğunu belirten Bektaş, bunun ilk sıkıntısını Türkiye’ye geldiğinde randevularda yaşanan karmaşalar, randevulara geç gelişler ve randevu saatlerinin kısıtlanması gibi konularda yaşadığını belirtiyor. Bir başka şaşkınlığını da şirketi kurduktan sonra çeklerin vadeli olduğunu öğrenmesiyle yaşıyor. Bu sektörde hala işlerin çeklerle döndüğünü ve bunu bugün bile anlamsız bulduğunu belirten Bektaş, 25 yıldır Türkiye’de hala nakit sıkıntısı yaşandığını ve buna bir çözümün henüz bulunamadığını belirtiyor. Bu şaşkınlığı sonrasında bugünkü düşüncesini “Çekte hapis cezasının kalkışı çok insani bir yaklaşım ama hizmet verip de o çeki alana güvence sağlayacak bir düzenlemenin hala olmadığını görüyoruz. Türkiye’de iş dünyası hala bu şekilde yürüyor. 25 yıl sonunda bile değişen bir şeyin olmadığını görmek üzücü. Türkiye’de artık vadeli çek/senet olayının kalkması gerektiğine inanıyorum. Hükümetin çözmesi gereken en önemli sorunlardan birisi budur. Birbiri ile çek alışverişi olan, yazılmış çekleri olan, parasını tahsil edemeyen onlarca işletme var. Bunlardan bir tanesi de benim. Türkiye’de yaşadığım ikinci önemli sorun da, bir şirketin borcunun karşılığında ancak o şirketin mal varlığı ile sorumlu olunmasıdır. Yurt dışında bu hem şirketin hem de şahısların mal varlıkları ile sorumlu oldukları bir durumdur. Türkiye’de sadece kamu kurumları ipotek koyma hakkına sahipler. Burada da devletin kendisini koruduğu kadar Türkiye’deki işletmeleri de koruması gerekiyor. Bu konudaki mağduriyetlerin de bir an önce çözülmesi gerektiğini düşünüyorum” şeklinde anlatıyor.
Krizlerle yaşayan bir ekonomimiz var…
Türkiye’de ilk krizi 1990’lardaki Körfez krizi ile yaşadıklarını belirten Bektaş, her ne kadar Avrupa ülkesi olarak tanımlamakta olduğumuz Türkiye’nin, çevresinde yaşanan olaylardan etkilenen bir ekonomik yapıya sahip olduğunu söylüyor. İlk deneyimini şu sözlerle ifade ediyor: “Körfez krizi patlayınca tüm planlarımız altüst oldu. Tüm hedeferimizi yeniden belirlemek ve öncesini iptal etmek durumunda kaldık. Ekonomi resmen durma noktasına gelmişti. İkinci krizimizi de 1993 yılında dönemin cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın vefatıyla yaşadık. Bu süreçte ortaya çıkan siyasi kriz, yeniden seçim söylentileri ile birlikte ticareti durma noktasına getirdi. Ardından 1994 yılında zamanın başbakanı Tansu Çiller döneminde yaşanan son krizle artık bu ülkede böyle yaşamak gerektiğini ve bununla yaşamayı öğrendim. Tam böyle düşünürken 2001 krizinde doların bir anda iki katına çıkmasıyla oldukça zor bir döneme girdik ve o dönemde birçok firma kapanmak zorunda kaldı. Bu da bize ‘öğrendik’ dediğimiz krizle yaşamın farklı bir boyutunu yaşattı.”
Türkiye’de pazar her geçen gün gelişiyor…
Ortadoğu’ya komşu olan ancak yönünü Batı’ya çevirmiş Türkiye’de ticaret yapmaya çalıştıklarını belirten Bektaş, 25 yılın çok hızlı geçtiğini belirtiyor. Bilişimin Türkiye’de lokomotif sektörlerden birisi olduğuna ancak bunu kamu kuruluşlarında, parlamentoda, hükümette veya muhalefette anlayabilen kişi sayısının çok az olduğuna dikkati çeken Bektaş, bilişimin bu ülkede kurtuluş olduğuna inanan siyasetçinin bulunmadığını söylüyor. Bilişimin önemini anlatmak için örneklemde bulunan Bektaşşöyle özetliyor: “Bugün Türkiye’de sanayi alanında üretim yapmaya karar veren ve yatırım yapmaya çalışan kurumun/kişinin yola çıkmak için en az 100 bin dolar yatırım yapması gerekir. Hâlbuki bilişim sektöründe yapılması gereken yatırım akıllı bir insan ve bir modemdir. Biz bunu yönetenlerimize hala anlatabilmiş değiliz. Bu konuda siyasi irade destek vermezse, ne yaparsanız yapın başarılı olmanız zor. Türkiye’nin hizmet sektörü ile büyüyeceğine inanıyor ve bunu siyasetçilerimize anlatmamız gerektiğini düşünüyorum.”
Türkiye konumunun değerini bilmeli…
Türkiye’nin içinde bulunduğu hem siyasi hem de coğrafi konumu itibariyle çok önemli bir ülke olduğuna vurgu yapan Bektaş, bizim mutlaka hizmet sektörüne yönelmemiz gerektiğini belirtirken düşüncelerini şöyle aktarıyor: “Türkiye hizmet sektörüyle büyüyecek bir ülke. Coğrafi konum olarak o kadar güzel bir noktadayız ki; dünya nüfusunun ekonomik gücü iyi olan Türki Cumhuriyetleri, Ortadoğu, Avrupa ve Kuzey Afrika ülkelerine mesafesi uçakla en fazla 4 saat. Üretilen hizmetin hızlı bir şekilde ulaştırılabileceği bir mesafe ki, teknolojinin geliştiği bu çağımızda bir yerden bir yere taşınmasına dahi gerek olmadan teknolojinin nimetlerinden faydalanılarak hizmet ulaştırılabilir. Burnumuzun dibinde nüfusu küçülen, insan kaynağı azalan zengin bir Avrupa var ve o bölgenin Türkiye’nin genç nüfusuna her zaman ihtiyacı var. Ortadoğu’da ise parası olan ancak eğitim düzeyi düşük olan ülkeler bulunuyor. Kuzey Afrika ve Türki Cumhuriyetler için de aynı şartlar geçerli. Bu kadar fırsat varken bizim bunu değerlendiremememiz çok üzücü.”
25 yıldır birçok firmanın kurulumuna destek oldum…
Türkiye Distribütörlüğünü yaptıkları Progress firmasının yakın zamanda 260 milyon dolar yatırımla Bulgaristan’da bir yazılım firmasını satın aldığını belirten Bektaş, bizim de böyle değeri yüksek markaları ortaya çıkarmamız gerektiğini ve bunun için gerekli yatırımların hem siyaset kanadında hem de STK’larda atılması gerektiğini belirterek sözlerini şöyle devam ettirdi: “Türkiye’deki insan kaynağını yönetemiyoruz. Üç kişi bir araya gelip bilişim alanında bir dünya markası çıkartma noktasında aynen bugün KOBİ’lerin yaşadığı kaygılar gibi kaygı yaşıyor. Çünkü geçinme kaygısı Ar-Ge yapılmasını engelliyor. STK’larla beraber iş dünyasında 25 yıldır Türkiye’de birçok firmanın kurulmasına önayak olduk. Ben şahsen 25 tane firmanın kurulumuna birebir girişimci oldum. Bunu da bize gelen projeleri bu insanlara aktararak sağladık. Bu kişilere Progress’i ücretsiz olarak sağlayıp onların o projede yazılım yapmaları ve bizim iş ortağımız olmaları noktasında girişimlerde bulunduk. Bugün Türkiye’de bu iş ortaklarımızla üretim sektöründe çok başarılı projeler geliştirdik. Bunlar aynı zamanda istihdam da oluşturdular. Bu işin sonunda da biz Servodata olarak, ERP, Üretim Takip, Sipariş Takip, İnsan Kaynakları, Müşteri İlişkileri, İş Zekâsı konularında ciddi projeler yöneten iş ortaklarımıza sahip olduk. Medya, lojistik, kamu, eğitim ve sağlık sektörlerinde reklam rezervasyondan güvenliğe kadar birçok alanda Progress üzerinde yazılmış programların kullandığını söyleyebilirim. Büyük şirketlerle süren ilişkilerimizin yanında bizimle büyüyen iş ortaklarımızın da sağladığı birikime güveniyoruz. Tüm dünyada 2500 üzerinde iş ortağı olan ve tümüyle 5 milyar doların üzerinde ciro gerçekleştiren Progress’in büyümesi hep iş ortaklıklarıyla olmuştur. İş ortaklarımız her seferinde kendi çözümlerini sattıkları zaman Progress’in Runtime lisansını satın alıyorlar.”
Üniversite ve bilişimin buluşması…
Zamanla iş hayatının gereklilikleri noktasında üniversitelerle de iş birlikteliklerinde bulunduklarını belirten Servodata Genel Müdürü Cem Haydar Bektaş, hem İstanbul hem de İstanbul dışındaki birçok üniversitede şirket- üniversite iş birliği içerisinde başarılı projeler gerçekleştirdiklerini belirtti. İstanbul Kadir Has Üniversitesi’yle de 9 yıl bilişim şenlikleri gerçekleştirdiklerini söyleyen Bektaş şunları aktardı: “Servodata olarak biz tecrübemizi üniversite de altyapısını sağlayarak her yıl bilişim şenlikleri gerçekleştirdik. Bu süreç içerisinde üniversitenin rektörü tarafından tecrübelerimi paylaşmam üzerine gelen ders verme teklifini kabul ettim. Önce “Bilişim ve Toplum” adında bir seçmeli dersle başladığım Kadir Has Üniversitesi’ndeki eğitmenlik hayatımı, “Yönetim ve Organizasyon” ve “Database Yönetimi” alanlarında iki tanede branş dersi ile devam ettirdim. Bunların yanı sıra “Siyasi Partilerin Bilişim Politikaları”, “Bilişimde Medya”, “İnovasyon” gibi seçmeli dersler verdim. Anlattığımız her konunun içerisinden kişi veya kurumları derslere çağırıp öğrencilere hem pratik hem de teorik ortam oluşturuyorduk.”
Çok yönlü ve hareketli yaşam…
Hareketli iş hayatı ve eğitmenlik hayatı sonunda daha fazla STK’larda yer almaya ve etkin olmaya karar verdiğini söyleyen Bektaş, Türkiye’nin kaliteyi yakalaması gerektiğine vurgu yapıyor. Kalitenin bireylerde ve toplumlarda yukarılara çıktıkça ülkenin kalkınacağına değinen Bektaş bu bağlamda şunları söylüyor: “Her yerde, her şeyde olması gereken kalitenin siyasete de gelmesi gerekiyor. Kalitenin mecliste de olması gerekli. Türkiye Kalite Derneği mecliste de kalitenin üst seviyelerde olması için çalışmalar yapıyor. Mecliste milletvekillerinin dışında çalışan ciddi bir kadro, bürokratlar ve mutfak bulunuyor. Orada da bir sosyal hayat yaşanıyor. Oradaki işletmenin kalite standartlarını büyütmesi konusunda bir işbirliğimiz bulunuyor. Kalitenin siyasi partilerin içerisine gelmesi lazım zira ülke olarak mükemmelliği yakalamak istiyorsak kalite şart. Kalitede de bireylerden başlayıp kurumlara getirene kadar her katmanı değerlendirmek çok önemli. Bugün hem hükümet partisinin hem ana muhalefet partisinin ve diğer partilerin kendi içlerinde kalite standartlarını yakalayabilmeleri için mutlaka bizimle kontak halinde olmaları gerekiyor. Ülkemizin geleceği adına bunun önemli bir menfaat olduğunu düşünüyorum.” STK’lar bizce çok önemli çünkü STK’lar toplumu yöneten kurumlardır. Girişimciliğin Türkiye’de ne kadar önemli olduğunu unutmamak lazım diyen Bektaş, genç nüfusun girişimciye ihtiyacı olduğunu belirtiyor ve “Bir girişimci patent aldığında bankadan kredi alması gerekiyor fakat karşılığında ipotek yaptıracağı bir şeyi bulunmuyor. Bu noktada benim de icra kurulunda bulunduğum Melek Yatırımcılar Derneği olarak bu tür girişimciler için fon aktarımında bulunup kendilerine destek oluyoruz” diyor.
Siyasete giriş…
2002 yılında İsmail Cem’in Genel Başkanlığını yaptığı Yeni Türkiye Partisi’nin daveti üzerine, siyaset hayatına atılan Bektaş, iki dönem YTP İstanbul İl Yönetiminde Eğitim Sekreteri olarak görev aldı. Bahçeşehir Üniversitesi Siyaset Okulu’nda Siyasi Bilimler dersi alan Bektaş, 2004 yerel seçimlerinde CHP İstanbul Esenler İlçe teşkilatından aldığı davetle CHP Esenler belediye Başkan Adayı oldu. 2007 genel seçimlerinde İstanbul 3. bölge milletvekili adayı oldu. Bektaş bugün sağlıklı, kirli olmayan, çıkarcılıktan uzak, her tarafa eşit seviyede olan bir siyaset için yeniden milletvekilliği için çalışmalarda bulunduğunu belirtti.
Bilişim dünyasından siyasete geçiş…
Başarılı bir iş hayatına sahip olan Cem Haydar Bektaş yapmış olduğu çalışmalar içerisinde sadece STK’lar ve girişimcilik olmadığını, aynı zamanda siyasetle ilgili de çalışmalar içerisinde bulunduğunu belirtiyor. Bu bağlamda 1989 yılında kurulan TÜSES’in yönetim kurulu üyeliğini sürdüren Bektaş, orada oluşturdukları atölyelerle Türkiye’de demokrasinin sağlıklı bir şekilde yerleşmesi için, ahlakın yerleşmesi, toplumun birbirine destek vermesi gibi konularda neler yapılabileceği noktasında çalışmalarda bulunduklarını söyledi. Siyasi hayatının yanı sıra Türkiye Fütüristler Derneği’nde de üyeliği bulunan Bektaş, hem iş hayatında, hem siyasi hayatında, hem de sosyal hayatında fazlasıyla aktif bir yaşamın içerisinde bulunuyor. Bektaş’ın başlıca STK üyelikleri arasında; Türkiye Kalite Derneği (KalDer) Yönetim Kurulu, Türkiye Bilişim Sektörü Derneği (TÜBİDER) Denetleme Kurulu, Türkiye Fütüristler Derneği, Ekonomi Gazeteciler Derneği (EGD) üyelikleri bulunuyor.
Son Yorumlar