yazan Amy Krolevetskaya, Novakid’in Kurucu Ortağı ve Dilbilimsel Araştırma ve Metodoloji Başkanı
Yabancı dil öğrenimi, genel çocuk gelişiminin en temel bileşenlerinden birisi olup ders dışı aktiviteler söz konusu olduğunda da ilk tercih edilenler arasında yer alır. Peki ama bize sunulan teknikler göz önüne alındığında, yabancı bir dili ana dil seviyesinde bir akıcılıkla konuşabilmek için en etkili yol hangisidir?
Araştırmacılar, en ayrıntılı biçimde incelenen ve etkililiği bilimsel olarak da kanıtlanmış olan yöntemin dile yoğunlaşma olduğu konusunda hemfikirdir.
Dile yoğunlaşma yönteminde öğrenciler, hedef dil içerisine “daldırılır” ve etraflarını saran her şeyle birlikte dili doğal biçimde öğrenmelerine yardımcı olunur.
Bir dilin içine dalmak denince akla gelen ilk fikir, elbette o dilin konuşulduğu ülkeye gitmektir. Elbette bunun çalışmalarınıza katkısı yadsınamaz; ancak aynı etkiyi elde etmek için başka bir yere taşınmak zorunda da değilsiniz!
“Tam yoğunlaşma” sağlamaya yönelik çok çeşitli yöntemler mevcut; hatta bu deneyimi evde İngilizce öğrenirken de yaşamak mümkün: Tamamı İngilizce olarak işlenen derslerden, dil öğrenimini okulda işlenen konularla harmanlayan CLIL (İçerik ve Dil Entegreli Öğrenme) yöntemine kadar farklı seçenekler var.
Novakid online İngilizce okulunda biz, çocukların İngilizce konuşma becerilerini geliştirmeye odaklı bir metodoloji geliştirdik; bu nedenle derslerimiz, çocuğunuzla aynı dili konuşmayan, ana dili İngilizce olan öğretmenler tarafından ve tamamen İngilizce olarak işleniyor. Bu sayede tüm öğrenciler için dile tam yoğunlaşma sağlamış oluyoruz.
Peki ama dile yoğunlaşmamızın nedeni ne ve bu yoğunlaşma, öğrenim sürecini ne şekilde etkiliyor?
Genç öğrencilerin beyin yapıları dile yoğunlaşmak için ideal
Yetişkinlerle karşılaştırıldığında, beyin yapıları çok daha esnek olan çocuklar dile tam yoğunlaşma için de ideal adaylardır.
Harvard Üniversitesi’nden bir araştırma ekibi, İngilizce konuşan 2,3 milyon kişi üzerinde geniş kapsamlı bir deney gerçekleştirmiştir. Bu deneyden elde edilen bilgiye dayalı olarak biliminsanları, akıcı biçimde İngilizce konuşabilmek için ne kadar süre gerektiğini ve İngilizce öğrenmeye başlamak için en uygun yaşı belirlemek üzere modeller geliştirmiştir.
Elde edilen bulgulara göre, ikinci dil öğreniminde sürekli olarak alçalma gösteren eğrinin kritik biçimde düzlüğe ulaştığı görülmüştür. Bu alçalma, genelde 18 yaş sonrasında başlamaktadır.
Ancak yabancı bir dili tam anlamıyla akıcı biçimde konuşabilmek için dili öğrenmeye 10 yaşından önce ve tam yoğunlaşmalı bir şekilde başlanması en uygunudur.
Bilindiği gibi, çocukların beyin yapısı bilgiyi “tıpkı bir sünger” gibi içine çektiğinden etraflarında duydukları sesleri, kelimeleri ve dilbilgisi kurallarını doğal biçimde öğrenmeleri çok daha kolaydır. Buna karşın aynı sonuçları elde edebilmek için yetişkinlerin sürekli olarak tekrar ve egzersiz yapması gerekir.
Bir taşla iki kuş: Dilde uzmanlaşma ve diğer konuların öğrenilmesi konusunda CLIL çözümü
CLIL (İçerik ve Dil Entegreli Öğrenme) dendiğinde, haftada tek bir dersten müfredatın %50’sine kadar uzanan çok farklı türler bulunur.
Bu yöntem, ikinci bir dil öğrenenler açısından büyük faydalar içerir. Dil söz konusu olduğunda çocuklar, dili yalnızca bir ders gibi çalışmaz aynı zamanda bu dilden yeni bilgiler de edinir. Yani kavramların açıklamalarını dinlemeleri, kendi dilleriyle öğrendikleri dil arasında bağ kurmaları, konu başlıkları üzerinde düşünmeleri ve bunları masaya yatırmaları gerekir. İşte tüm bu süreçler, şüphesiz ki çocukların o dilde düşünmeye başlamasına yol açar.
Novakid’de CLIL yöntemi, Virtual Explorer kursunda uygulanır. Virtual Explorer kursu, dünyanın dört bir köşesindeki eşsiz mekanlara düzenlenen 60 adet konulu VR gezisinden oluşur. Bu derslerde çocuklar, öğretmenleriyle birlikte dünyayı keşfederken gezilen yerler hakkında İngilizce olarak konuşur.
Dile yoğunlaşma diğer dillere de daha kolay erişim sağlar
Bu tür dile yoğunlaşma programları sayesinde iki dilli biçimde büyüyen çocuklar, ilerleyen yıllarda tek dille büyüyen akranlarına oranla bir başka dili de daha kolay öğrenirler.
İkinci bir dil öğrenme becerisi geliştirildiğinde, bu becerinin üçüncü ve dördüncü bir dil öğrenimine de uygulanabilir olması makul olduğu kadar, tek dilli ve iki dilli bireylerin beyin aktiviteleri arasında da gözle görülebilir farklar bulunduğu da bilimsel olarak kanıtlanmıştır.
Çeşitli olaylar karşısında, beyin yapımız içerisinde ‘olaya ilişkin potansiyel’ adını verdiğimiz bazı ufak dalgalanmalar olur; beyin aktivite ölçümlerinde bunları yükselme yapan pik noktaları olarak görürüz. Olaya ilişkin potansiyellerden bir tanesi, bir dili ana dili olarak konuşan kişilerde dil işlemeyle ilişkilendirilen P600’dür.
2017 senesinde Georgetown Üniversitesi Tıp Merkezi, yeni bir dil öğrenmeye başladıktan hemen bir gün sonra iki dilli bireylerin beyin yapısında söz konusu P600 değerindeki artışı gösteren bir deney gerçekleştirmiş; aynı deneye katılan tek dilli bireylerde bu değerin ancak bir hafta sonra yükseliş gösterdiği tespit edilmiştir.
Yeni arkadaşlıklar kurmanın dört dörtlük yolu!
Çocuklar, dili daha akıcı biçimde konuşmaya başlamanın yanı sıra daha geniş bir hoşgörü, kültürel duyarlılık ve dünyaya yönelik bir çekincesizlik duygusuna da kavuşur.
Dile yoğunlaşma yoluyla öğrenciler, sürekli olarak hedef dilin kültürüne maruz kaldığından kendi deneyimlerinden belirgin biçimde farklı olabilecek bir gerçekliğe de alışmış olurlar. 90’lı yıllarda, anadili İspanyolca ve İngilizce olan ve her iki dilde de edebiyata dayalı dil sanatları programlarını seçen 4. sınıf öğrencileri üzerinde bir sene süren bir araştırma yapılmıştır.
Araştırmadan elde edilen sonuçlar, dil becerilerinin gelişme gösterdiğini, tüm çocukların diğer kültüre daha fazla değer vermeye başladığını ve aynı şekilde her kültürdeki çocuğun diğer kültürdeki çocuklarla arkadaşlık kurmaya giriştiğini göstermiştir.
Bu çalışmada da belirtildiği gibi, çok kültürlü farkındalık geliştirmenin en verimli yolu, sosyalleşme ve işbirliğine dayalı öğrenme biçiminde ortaya çıkan bu dolaylı yaklaşım olabilir; zira bu yaklaşım, “farklı geçmiş deneyimleri olan öğrenciler arasında temas ve tanışıklık kurulmasını teşvik ederken sosyal statülerde eşitlik hissi uyandırarak yapaylıktan kaçınılmasını ve içinde bulunulan topluluktan keyif duyulmasını sağlayabilir.”
Diğer dili konuşanlarla temas kurulması mümkün olmadığında bile yoğunlaşmalı öğrenim programları yine de öğrencileri daha fazla keşfetmeye ve diğer yaşam tarzlarını anlamaya motive eden bir biçimde çok kültürlü bir topluluğun parçası olmalarına destek olan, sürekli bir kültürel bağlam sunar!
Yoğunlaşmalı dil programları, yalnızca dil bilgisi birikimini güçlendirmekle kalmaz; aynı zamanda, beyin gelişimini destekler, “yumuşak” becerileri geliştirir, diğer topluluklara açılan bir kapı sunar ve bu şekilde geleceğin dünyasında küresel bir vatandaş olabilmeniz için gereken tüm unsurları size katmış olur!
Son Yorumlar